Resist the Devil and He Will Flee (Text Only) | Resurrect

KAYIP BOLGE

FAŞİZME GEÇİT YOK!

Faşizme boyun eğmeyeceğiz

Faşizme Ölüm Türk'e Hürriyet

Türk Milleti, faşizme karşı direniyor. Bu ülkeye asla Şeriatı kabul ettiremezler. Bu millete asla etnik bir azınlık olmayı kabul ettiremezler. Bu askere asla gurka olmayı, Kürt-İslamın emrine girmeyi kabul ettiremezler. Türkiye’ye bölünmeyi ve ABD’nin işgalini kabul ettiremezler. Atatürk’ün ülkesi, faşist çapulcular ve efendileri emperyalistler için yutamayacakları kadar büyük bir lokmadır.

“Şok” gelişmeler

Türkiye son iki haftadır “şok gelişmelere” uyanıyor. Önce AKP için kapatma davası açıldı. Gazeteler “Şok Dava” manşetleri attı.

AKP iktidarı kapatma davasına yanıt vermekte gecikmedi. “Ergenekon çetesi” adı altında uzunca süredir devam ettirdikleri gözaltı operasyonlarına yeni ve daha sansasyonel isimler eklediler.

Gazetelerin manşetleri aynıydı: “Şok Gözaltılar.”

Bir hafta önce AKP’nin kapatılma davasıyla rahatlayan ve rehavete kapılan bazı Atatürkçü kesimler için de bu yeni gözaltılar gerçekten de büyük bir şok etkisi yarattı.

Oysa TÜRKSOLU açısından bu gelişmelerin hiçbiri sürpriz değildi. Yaklaşık iki yıldır Kürt-İslam faşizminin yükselişini görüyoruz. Halkı ve önlem alması gereken demokratik kurumları uyarıyoruz.

Bugün faşizm tüm çıplaklığıyla kendini sergilemektedir. Ve TÜRKSOLU’nun öngörüleri bir bir ortaya çıkmaktadır.

Ancak gelişmelere gözlerini kapatanlar ve faşist partiyi iktidardaki sıradan bir sağ parti gibi görenler bugün büyük bir panik yaşıyorlar.

Hatta Danıştay provokasyonundan itibaren, faşist partinin Atatürkçü ve milliyetçi güçlere yaptığı saldırıları alkışlayan büyük medya bile tehlikeye geç de olsa uyanmışa benziyor. Özellikle Aydın Doğan ve Karamehmet medyasının içine girdikleri endişeli hal gözlerden kaçmıyor.

Daha bir ay öncesine kadar “Milliyetçi çatlak sesler susturuluyor, temiz toplum kuruluyor” sloganları atanlar şimdi TÜRKSOLU’nun faşizm tahlillerini bir bir keşfediyorlar.

Ve herkes endişe içinde soruyor: “Sırada kim var?”

Faşistler muktedir olmak derdinde

AKP faşizminin propaganda aygıtı ise acımasızca işliyor. Yeni ve daha da ünlü isimler gözaltına alınacak dedikoduları kulaklara fısıldanıyor.

Fehmi Koru’nun eline faşizmin tertipçileri bir liste tutuşturmuş. Her hafta aydınlar ve yazarlar ismim var mı diye Yeni Şafak’ın sayfalarını karıştırıyor.

AKP toplumda korku ortamını körüklüyor. Çünkü korku faşizmin en büyük silahıdır.

AKP iktidarının ve yandaşlarının 2002 yılından itibaren tek bir derdi var: “Muktedir olmak.”

Bu ilk bakışta çok mantıksız gelebilir. Tüm Emniyet teşkilatını politize etmiş, MİT’i ele geçirmiş, devletin tüm kurumlarında kadrolaşmış, sermaye ve medya dünyasını temizlemiş bir faşist hareketten bahsediyoruz. Ama hâlâ muktedir olamamaktan dert yanıyorlar. Derin devlet onları engelliyormuş.

Bu noktada faşizme tercüman olmak gerekiyor. Bizi engelliyor dedikleri derin devlet aslında demokrasinin ve Cumhuriyet’in son kalıntıları olan anayasal kurumlardır. Bunlardan ele geçiremedikleri sadece Türk Silahlı Kuvvetleri ve Yargı kaldı.

Faşist iktidar, kendini var eden parlamenter kabine rejimine karşı olduğunu “İktidarız ama muktedir değiliz” çığlıklarıyla itiraf ediyor. Tıpkı Hitler gibi, AKP’ye de iktidar yolunu parlamenter demokrasi açtı. Ancak bu sistemin her iktidar için çizdiği anayasal sınırlar Kürt-İslam faşistlerini sıkıyor. Tıpkı Hitler gibi sınırsız muktedir olmaktan, yani mutlak iktidardan, yani faşist diktatörlükten başka hiçbir durak onlar için yeterli değil.

Faşizmin mutlak anlamda muktedir olması için ise iktidar erkini hukukun dışına çıkarması gerekmektedir. Bu yüzden yargı saldırı altındadır. AKP kendi yandaşı kadrolarla bir süredir hukuku silah olarak kullanmaya çalışıyor.

Van’da ve Şemdinli’de bunun örnekleri görüldü. İlkinde bir rektör, ikincisinde ise kuvvet komutanıyla hesaplaşmak istendi. Ancak bunlar erken denemelerdi ve başarısız oldu.

Şimdi ise doğrudan Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay teslim alınmak isteniyor.

Eskiden DGM’ler PKK’ya ve Şeriatçı terör örgütlerine karşı çalışırdı. Faşistler sözde AB demokrasisi(!) getirdiler. DGM’lerin tabelası indi ama AKP kadroları aynı binalarda şimdi Atatürkçüleri ve TSK mensuplarını yargılıyor.

Faşizmin üç amacı: Askeri teslim almak, toplumu sindirmek, Cumhuriyet’i yıkmak

Faşizmin mutlak anlamda muktedir olması için gereken ikinci bir koşul ise kolluk kuvvetleri üzerinde mutlak denetimdir.

Bir ülkenin iki temel kolluk kuvveti vardır. İç emniyetten sorumlu polis teşkilatı ve dış emniyetten sorumlu silahlı kuvvetleri. Buna üçüncü güç olarak istihbarat teşkilatları da eklenebilir.

Faşist iktidar Emniyet teşkilatını ve MİT’i tamamen avucunun içine aldı. Artık “büyük birader” herkesi gözlüyor. Telefonlarımızda kulakları, evlerimizin üstünde gözleri, sokaklarda Mobeseleri 24 saat AKP adına toplumu göz hapsinde tutuyor.

İç emniyetten sorumlu kurumlar faşizmin hukuk dışı uygulamalarında kullandığı aygıtlar haline geldi. TSK ise vatan topraklarını ve rejimi korumakla görevli kurum olarak faşizmin önündeki en büyük engel durumundadır.

AKP’nin ele geçiremediği tek kolluk gücü Türk Ordusu’dur. Bu yüzden Ordumuz hedefte. Nihai hesaplaşma bu mevzide yaşanıyor.

Ancak TSK’nın esas görevi iç emniyet değildir. İç emniyetten sorumlu kolluk güçleri ise asli görevlerinden ayrılmış, siyasi provokasyonların aygıtı haline gelmiştir.

Bu açıdan demokrasinin önündeki en büyük tehlike liberallerin iddia ettiği gibi askeri darbe değil, tam tersine iç kolluk kuvvetlerine dayanılarak gerçekleştirilen faşist darbedir.

Ergenekon davası adı altında yürütülen operasyon faşist darbenin ta kendisine dönüştürülmüştür.

Bu o kadar barizleşti ki, faşizmin eski işbirlikçisi bazı sermaye kesimleri bile endişelenmeye başladı.

Operasyonun birinci amacı Türk Ordusu’nu teslim almaktır. Bunu 2 ay önce TÜRKSOLU açıkça duyurdu. Başyazarımız Gökçe Fırat “Bu İş Şemdinli’de Biter” başlığıyla faşist operasyonun temel amacını öngördü. AKP’yle ABD şemsiyesi altında uzlaşmaya hevesli kurumları uyardı.

AKP, 30 Ağustos’a kadar bekletmeyi düşündüğü Türk Ordusu’na yönelik nihai saldırısını öne almak zorunda kaldı. AKP’ye karşı açılan kapatma davası faşistleri bir erken doğuma zorladı. Yaklaşık bir yıldır yazılmayan ve aslında daha aylarca bekletilecek Ergenekon iddianamesinin hazırlanma sürecinin hızlandırıldığını görüyoruz.

Operasyonun ikinci amacı ise toplumu ve toplumda muhalefeti örgütleyen Atatürkçü ve solcu güçleri sindirmektir.

Kamuoyunda Atatürkçü ve solcu bilinen bazı isimler gözaltına alınıyor. Yanlarına bir iki tescilli provokatör ve mafya elamanları da konuyor. Böylelikle tüm topluma iki mesaj veriliyor.

Birincisi, Atatürkçüler darbeci ve çetecidir. İkincisi, eğer AKP’ye muhalefet ederseniz, en ünlü yazar bile olsanız hapsi boylarsınız ve size de çeteci suçlaması yapılır.

Türk Ordusu ve toplum teslim alınınca Cumhuriyet’i ve demokrasiyi yıkmak için AKP’nin önünde hiçbir engel kalmayacaktır.

Faşizmin en son ve nihai amacı da budur. Cumhuriyet bir provokasyonlar rejimi ve kirli idare ilan edilecek. Demokratik muhalefet ise çeteci ve darbeci olmakla suçlanacak.

Bu aşamada faşist idare uluslararası işgal güçlerini ve mahkemeleri de yardıma çağıracak. Kürt, Ermeni ve Rumlarla birlikte emperyalizm ve faşist yardakçıları Türklüğü ve Türk devletini yargılayıp, idam edecekler.

Kısacası yaşadığımız basit bir rejim krizi değil. Faşizm sadece demokrasiyi yok etmek değil, vatanımızı teslim almak istiyor.

Almanya ve İtalya’da olduğu gibi bu yüzden faşizm devletçi değil, tam tersine devlet düşmanıdır. Ulusun egemenlik aygıtını yok edip, yerine faşist çeteyi koymak istiyorlar.

Bu yüzden dünyanın her yerinde olduğu gibi faşistlerin önce gerçek vatanseverleri hedef alması rastlantı değildir.

Tek çete var; Kürt-İslam çetesi

Faşistler, 2001 yılından itibaren belli isimleri izlediklerini, telefonlarını dinlediklerini ve delil topladıklarını; ancak çeteyi şimdi açığa çıkarabildiklerini söylüyorlar.

Sözde çetenin Danıştay cinayetini, Hrant Dink suikastını tertiplediğini ve hatta PKK’yı desteklediğini, ipin ucunun ise TSK’ya kadar uzandığını iddia ediyorlar.

Bu açıklamalar tek bir gerçeği ortaya çıkarır. Eğer gerçekten iddia ettikleri gibi “ulusalcı bir çete” varsa, AKP 7 yıldır bu çeteyi biliyormuş ve çetenin tüm suçlarına göz yummuş.

O zaman telefon dinlemelerini yapan savcı ve AKP iktidarı esas suçlulardır demektir. Çünkü hukuk devletinde suçun işlenmesi beklenmez. Mümkün ise suç önceden engellenir, suçüstünde ele geçirilen kanıtlar adaletin önüne getirilir.

Ancak AKP’nin iddiaları doğruysa, Türkiye’nin son 2 yıldır yaşadığı tüm provokasyonları ve hortlayan PKK terörünü önceden biliyorlardı ve sırf bir iki rektörün, gazetecinin ve yaşlı asker emeklisinin yakalanması için bunca suçun önünü açtılar.

Bu mantık dışı açıklama doğruysa bile buradan tek bir sonuç çıkar. Gerçek provokatör yine tüm bu cinayetleri izleyen iktidardır. Cinayetlerin sorumlusu ise kendi tetikçileridir.

Ya da daha akla yakın bir açıklama vardır. Türkiye’de tek bir çete var. O da faşist Kürt-İslam çetesidir. Tek bir derin devlet var. O da “ABD Derin Devleti.”

Bir kısım emekli asker ve yazar faşist yöntemlerle suçlanmaktadır. Bir iki provokatör araya sokulmakta, fotoğraflar çekilmekte, telefon görüşmeleri yaptırılmaktadır. Sözde kanıtlar yaratılmaktadır.

Tekrar tekrar Hitler’i hatırlıyoruz. Demokrasiyi yıkmak için parlamento binası Reichstag’ı yaktırmıştı. Suçu ise en büyük muhalifleri komünistlerin üstüne attı. Meczup bir Hollandalı ise sözde suçüstünde yakalanmış ve tüm anti-Naziler aleyhinde ifade vermişti.

Alman burjuva hukuku bile bu şarlatanlığı mahkûm etti. Naziler tüm dünyaya rezil oldu. Ama Nazi çetesinin darbesi çoktan tamamlanmıştı. Milyonlarca komünist ve Yahudiyi toplama kamplarında katleden, tüm dünyayı kana bulayan rejim böylelikle kuruldu.

Türkiye’de faşist çetenin izlediği yol açıkça aynıdır. Ancak tarih tekerrür etmek zorunda değil. Dimitrov Nazileri kendi mahkemelerinde mahkûm ettirmişti. Fakat Nazi diktatörlüğünü engellemek için artık çok geçti.

AKP’ye karşı Başsavcı Yalçınkaya’nın açtığı kapatma davası ise faşizmin Türkiye’de engellenebileceğini göstermektedir.

Bu gerçeği gören AKP panikledi. Faşizmin bu denli azgınlaşması gücünün doruğuna çıkmasından çok, inişinin başlamasındandır.

Ancak korkunun ecele faydası yok. Antifaşist mücadele artık başlamıştır. Ve tarih faşizmin her zaman er ya da geç yıkıldığına şahittir.

Faşizmin vaatleri(!)

Türkiye’de Kürt-İslam faşizminin tam anlamıyla muktedir olmasının önündeki en büyük engel halkın direnişi olacaktır.

Avrupa’daki faşist iktidarlar ile Türkiye’de mutlak diktatörlük hedefleyen faşist hareket arasında büyük bir fark vardır.

Almanya’da da, İtalya’da da faşistler, zaten emperyalist olan toplumlarına 1. Dünya Savaşı’nda kaybedilen topraklarını ve onurlarını geri kazanmayı ve hatta dünya hâkimiyetini vaat etmişlerdi.

Demokrasi ortadan kalkacaktı ve ama ganimet tüm Avrupa ve dünya olacaktı. Bu yüzden emperyalist bir rüya peşinde ülkeyi seferber eden faşizm, aydını ve halkıyla birlikte tüm toplumu teslim alabilmişti.

Peki, AKP’nin demokrasiyi feda etmek adına Türk Milleti’ne önerdiği nedir?

Şeriatçı bir karanlık, bölünmüş bir ülke, kaybedilen bir vatan, açlık ve esaret...

İran’da ve Afganistan’da ABD’nin paralı askeri olmak, Türkiye’de Rum’un, Ermeni’nin ve Kürdün esiri olmak…

Sevr’in tekrar yürürlüğe girmesi…

İşte Kürt-İslam faşizminin en büyük zaafı budur. Türk Milleti, yoksuluyla, aydınıyla ve okumuş insanıyla faşizme karşı direniyor.

Bu ülkeye asla Şeriatı kabul ettiremezler.

Bu millete asla etnik bir azınlık olmayı kabul ettiremezler.

Bu askere asla gurka olmayı, Kürt-İslamın emrine girmeyi kabul ettiremezler.

Türkiye’ye bölünmeyi ve ABD’nin işgalini kabul ettiremezler.

Atatürk’ün ülkesi, faşist çapulcular ve efendileri emperyalistler için yutamayacakları kadar büyük bir lokmadır.

Bu yüzden Kürt-İslam faşizmi arkasındaki tüm emperyalist desteğe, elindeki tüm sermayeye, seferber ettiği propaganda aygıtlarına, kolluk güçlerine, düzmece mahkemelerine rağmen son derece zayıftır.

Bu yüzden faşistlerin diktatörlük hevesleri ve tertipleri ayaklarına dolanmaktadır.

Bu yüzden daha Orduyu teslim alamadan, toplumsal muhalefeti susturamadan ve devrimcileri yenemeden ahmakça nihai hesaplaşmaya soyunmaktadırlar.

“Ulusun! Korkma.”

Çünkü faşistler uludukça kendi korkularını açığa vuruyorlar.

Faşizmle uzlaşma olmaz

Faşizmin en büyük gücü, gardiyanları, kolluk güçleri ve kalem kıran savcıları değildir. 70 milyon insanı zapt edecek hapishane daha yapılamadı.

Faşizmin şu andaki tek avantajı insanlara saldığı korkudur. Bu korkuyla her bir insanın beynine birer gardiyan, birer polis, birer Mobese kamerası ve telefon dinleyicisi koymaktadırlar.

Ve ne acıdır ki 90’ına merdiven dayamış bir Atatürkçü bile halkın tepkileri üzerine tutuklanmaktan kurtulmakta ancak kendisini kurtaran halka direniş çağrısı yapamamaktadır.

Artık faşizme karşı mücadele kaçınılmaz. Fakat bunu göremeyen aymaz zihniyet hâlâ TÜSİAD’dan, “Atatürkçü işadamları”ndan hatta kendilerini hapse tıkan Başbakandan yardım istiyor.

Çağrı hep aynı: “Başbakanı göreve çağırıyorum. Gerginliği azaltsın. Uzlaşma ortamı sağlasın.”

Hitler de; “Uzlaşacağım, barış istiyorum” diye diye tüm dünyayı 1939’a kadar uyuttu.

Tayyip Erdoğan’da ya o kadar akıl yok ya da anlaşılan faşizm için çok küçük bir piyon. Uzlaşma çağrılarına küçümsemeyle yanıt verdi.

Ama bu bile hayırlıdır.

Artık uyanın. Faşizm uzlaşmaz. Teslim alır.

Anti-faşist direnişe çağırıyoruz

Halk teslim olmak değil, direnmek istiyor.

Halkın ve Ordunun sırtından siyaset yapanlar zoru görünce AKP’yle uzlaşmak için çağrı yapabilir. Ama gün karar vermek günüdür. En kaypak liberal için bile seçenek tek: Ya AKP faşizmi ya da AKP’yi yıkmak… Ara yol yok.

Milyonları meydanlara toplayıp, milyonların sesine kulak kapatıp, “Çankaya’da uzlaşma istiyoruz” diye mikrofonlardan bağıranlar bugün halkı yalnız bırakıyorlar. AKP’yi iktidara getiren TÜSİAD ile AKP’yi “yumuşatmaya” çalışıyorlar.

En tepeden tüm kesimleri “yumuşatan” ABD ise tüm ülkeyi teslim almanın hazırlığını yapıyor.

Esasında yumuşatılmak ve teslim alınmak istenen tek kesim direnen halk güçleridir. Direnen demokratik kurumlardır.

Artık kılıçlar çekilmiştir. Eski Şeriatçı takiyyeye karnımız tok.

Kılıcımızı kınına sokamayız. Boynumuzu faşistlerin, vatan düşmanlarının önüne uzatamayız.

AKP kapanacak. Faşistler cezalandırılacak. Ya da kendi vatanımızı bize zindan edecekler.

Halkı emperyalizme ve faşizme karşı ısrarla uyaran ve hep doğru yolu gösteren devrimciler anti-faşist direniş örgütünü kurabilecek yegâne kişilerdir.

Faşizm ile uzlaşmak yok. Faşizme boyun eğmek yok.

Tam bir yıl önce haykırdığımız gibi:

“Faşizme ölüm, Türk’e hürriyet!”

0 Comments

Add a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Restore Defaults
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol