Resist the Devil and He Will Flee (Text Only) | Resurrect

KAYIP BOLGE

MİLLİ İRADE EMPERYALİZME KARŞI İRADEDİR

Milli irade mi milli ihanet mi?

Kürt-İslam faşistleri ne zaman başları sıkışsa milli egemenlikten, milli iradeden bahseder.

Uzun süredir milli ihanetin adı milli irade(!) oldu bu ülkede.

Ne zaman bir yolsuzlukları çıksa ortaya, Meclis’in dokunulmazlık zırhının arkasına saklanırlar. Ne zaman vatana ihanetten, bölücülükten, halkı kin ve nefrete kışkırtmaktan, Cumhuriyet yıkıcılığından yargılanmaları gerekse yine utanmadan milli iradenin kendilerine yargılanmazlık ve dokunulmazlık hakkı verdiğini iddia ederler.

Kıbrıs’ı mı satacaklar?

Halk karşı mı çıkıyor?

Çözüm basit: “Milli irade beni hükümet seçti. Babalar gibi satarım.”

ABD emir mi verdi?

Topraklarımıza halkın nefret ettiği kanlı işgalciler mi yerleştirilecek?

İlk Meclis

 

TBMM

Oysa onların Meclisi, İstanbul’daki Meclis-i Mebusan… Bizimki ise Atatürk’ün Büyük Millet Meclisi.
Atatürk’ün Meclisi Türk Milletinin Egemenlik aygıtıdır. Onlarınki ise ABD’nin tezkere makinası.
Bu yüzden Atatürk’ün tek partili Türkiye’sinde Ulusal Egemenlik vardı. Bugünün sayısız partili oligarşik diktatörlüğünde ise asla değişmeyen ABD egemenliğidir. Mustafa Kemal’in tüm çağrılarına rağmen Ankara’da Meclis’i toplamaktan kaçınan ve İstanbul’a giden yüzlerce aymaz mı milli iradeyi temsil ediyordu, yoksa tek başına Ankara’da kalan Mustafa Kemal mi?

İhanetin reçetesi aynı: “Milli iradeyi temsilen işgalcilere geç izni vermek hakkı da bizimdir.”

Terörist başını “milli irade” adına affetmek yetkisi de onlarda, PKK’yı ihanet masalarına davet etmek hakkı da onlarda.

ABD ve AB emperyalizmi ne emrediyorsa yapmaya hazırlar. Yeter ki iktidarda kalsınlar. Emperyalizm ne emrederse aynen uygulamak zorundalar. Türk Milletinin istediğinin ise hep tam tersini yapmak zorundadırlar.

1920’de de, 2008’de de iktidarlarının tek kaynağı milli iradenin düşmanı emperyalist irade oldu. Tek iktidar programları ise Türklüğe ve Türk vatanına ihanettir.

O zaman İngiliz işgalcilerinin eteğinin altından fetvalar verirlerdi. Bugün Vaşington’dan, Brüksel’den kükrüyorlar. Yeni faşist girişimlerini vatanın dışından duyuruyorlar. Meclis grupları bile yabancı başkentlere düzenlenen uçak yolculuklarını merakla bekliyor yeni talimatnameler için.

O zamanlar padişah Türkleri “güdülmeyi bekleyen bir sürü” kendini de çoban olarak görürdü. Bugün; “Ben odunu aday göstersem seçtirtirim” noktasındalar.

İhanetin yöntemi bir asırdır aynı. Adı değişti, “demokrasi” oldu.

Türk devletinin kanunlarını, Anayasa’sını çiğneyebilirler. Vatan topraklarını satabilirler. Kendi devletinin mahkemelerine karşı Avrupa mahkemelerinde ve meclislerinde hak arayabilirler.

Yeter ki emperyalist iradeyi hâkim kılabilsinler. Böylelikle iktidarda kalmayı garanti edebileceklerini düşünürler.

Türk milletinden olmayanların “milli iradesi”

Millete karşı her türlü ihaneti gerçekleştiren bu tayfa, bir de utanmadan ikide bir “milli iradenin” kendilerine her türlü yetkiyi verdiğini, kendilerini asla hesap vermeyecek bir mevkiye yücelttiğini iddia ederler.

İyi de siz hani Türk Milleti diye bir kavramı kabul etmiyordunuz!

Biriniz hayatı boyunca “Ben Türk’üm” dememiş bir “Türkiyeli.” Ve hâlâ özenle Türk kelimesinden kaçınıyor.

Diğeriniz ise “Ne mutlu Türk’üm diyene!” demeyi “ilkellik ve bölücülük” kabul ediyor.

Türk milliyetçiliği onlara göre kavmiyetçilik. “Egemenlik kayıtsız şartsız Türk Milletinindir” sözü ise “Allah’a şirk koşmak.”

Türk, onlara göre olsa olsa etnik bir kimlik. Asla bir ulus değil. “İslamdan sapmış bir kavim.” Belki de “yecüc mecüc”lerin ta kendisi.

Bir de pişkin pişkin nasıl çıkarlar ortaya ve milli egemenlikten bahsederler. Milli egemenlik bir milletin egemenliği değil midir?

Kürt-İslamcılar Türk Milletini ve Türklüğü kabul etmediklerine göre bahsettikleri millet ve milli irade neyin nesidir?

Said-i Kürdi’nin kavmi Kürtlerin mi, Potamya’daki Rumların mı, Ermeni “kardeşlerinin” mi, övündüğü Gürcü atalarının mı, yoksa kendilerine Cesaret Ödülü veren İsraillilerin iradesi mi? Kendilerini silip delikten aşağı süpürmeyen Amerikalıların mı? Yoksa AKP’nin kapatılmasına karşı parlamentolarından bildiri yayınlayan Avrupalı efendilerinin mi?

Hangi milletten ve hangi milli iradeden bahsettiğinize karar verin beyler. Biz de Türkler olarak adınızı sanınızı bilelim. Bizi kimler yönetiyor öğrenelim.

Millete karşı “milli iradeci” faşistler

Türk Milletinden ve Türk Milletinin iradesinden bahsetmedikleri kesin.

Zaten bir milletin iradesini milletin üstünde uygulamak gibi diktatörce anlayışı kimse ulusal egemenlik olarak tanımlayamaz.

Düşünün bir kere! Milli irade ve milli egemenlik millet için uygulanır. Millete karşı ve rağmen değil. Kendisini göstereceği alan ise dış düşmandır. Emperyalist ülkelerdir. Devleti ve milleti güçsüz düşüren, çıkarlarını çiğneyen her türlü dış güç ve uzantısı iç unsurlardır.

Ama bugünkü iktidara göre “milli irade” demek, % 47’nin % 53 üzerindeki tahakkümü demektir.

Her türlü soygunculuklarını, her türlü baskı uygulamalarını, her türlü partizanlıklarını Meclis çoğunluğuyla aklayabileceklerini, meşrulaştırabileceklerini sanıyorlar.

Öyle bir “milli irade” anlayışı ki; ABD’ye karşı kuzu, AB’ye karşı kuzu, IMF’ye karşı, bölücüye karşı kuzu, ama millete karşı kükrüyor!

Bunun adına milli egemenlik değil, dünyanın neresine giderseniz gidin halkın çoğunluğuna karşı kurulan faşist diktatörlük denir.

Yasalara ve Anayasa’ya rağmen türban yasası mı çıkaracaklar; devletin fabrikalarını talan mı edecekler, yaptıkları hırsızlıklar için af mı çıkaracaklar; Kıbrıs’ı peşkeş mi çekecekler, ABD’nin yeni bir emri mi var, Anayasa’yı yok edip, partilerini ölümsüz mü kılmaları gerekiyor...

Babalarının çiftliğinde kırbaç şaklatır gibi hemen Meclis’e doluşurlar, “milli irade” nutukları atarlar. Meclis grupları beş dakika da toplanır. Eller kalkar, iner...

Ama milletin bir isteği bile o kürsüden dile getirilemez.

Kısacası milletin hayatını cehenneme çevirmek söz konusu olduğunda “milli irade”cidirler.

Ama bağımsızlık, milli ekonominin geliştirilmesi, ulusal bütünlüğün, sınırlarımızın ve Mehmetçiğin korunması söz konusu olunca ulusal egemenlik “modası geçmiş bir kavram” oluverir.

“Uluslararası antlaşmalar”, “yükümlülerimiz”, “stratejik ortağımızın istekleri”, “AB kulübünün kuralları” devreye girer.

Herkes her işimize karışabilir ama bir tek Türklere bu ülke için söz söylemek yasak.

Ne zaman millete karşı başları sıkışsa, “milli irade...”

Ne zaman devletin mahkemelerinin kararlarını beğenmeseler “milli irade...”

Ne zaman milletin Ordusuna karşı çıksalar “milli irade...”

Ne zaman Anayasa’yı çiğnemek isteseler “milli irade...”

Bir kere de “gâvura” irade göster be!

Bir kere de millet için, bağımsızlığımız için irade göster!

Kısacası sahte demokrat, has faşist “milli irade”cilerimizin amacı üzüm yemek değil, bağcıyı da dövmek değil. Maksatları üzüm bağını yakıp yıkmak…

Meclis milli irade midir?

Sığınabildikleri tek özür kaynağı, gasp ettikleri Meclis çoğunluğudur. 5 yılda bir halkın önüne koydukları sandıktan zaten Amerikancı, gerici ve bölücü bir sonuç çıkacaktır. Tek güvendikleri dayanak bu…

Oysa “ulusal egemenlik” demek, “milli irade” demek Meclis egemenliği, Meclis diktatörlüğü demek değildir. Meclis, egemenliğin araçlarından sadece biridir. Ve sınırları, yetkileri, faaliyet alanları ve süresi en çok şarta bağlanmış olanıdır. Anayasalar ve yasalar bunun içindir.

Meclis diktatörlüğü varsa devlet yoktur. Çete vardır.

Devlet kalıcıdır. Meclis kabineleri geçicidir. Millet adına egemenliğin kurallarını ve sınırlarını devletin yasaları ve kurumları çizmek zorundadır. Yoksa milli egemenlik yıkılır.

Kürt-İslam faşistlerinin anlayacağı dilden konuşalım.

Hani şu son zamanlarda çok sevdikleri liberalizmin amentüsü var ya: “Vatandaş devlet için değil, devlet vatandaş (yani para babaları) içindir.” Biraz ona benzetelim: “Milli egemenlik Meclis diktası için değildir, Meclis milli egemenlik içindir.”

Milli egemenliğin ne olduğunu bize anlatmayın. Sizin atalarınız hilafet orduları kurup, milli egemenlik mücadelesi veren bizim atalarımıza ve Atatürk’ümüze karşı Haçlı uşaklığı yaparken, biz Türkler şehit kanlarıyla egemenliğimizi kazanıyorduk. Pirinçli, kömürlü oy şaklabanlıklarıyla değil.

Atatürk’ümüz daha ortalıkta ne Birinci Büyük Millet Meclisi ne de Heyet-i Temsiliye yokken, Erzurum Kongresi’nde aldığı kararlarla milli egemenliği ilan etti. Alın okuyun:

“Madde 1. Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür parçalanamaz.

Madde 2. Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı ve Osmanlı Hükümeti’nin iş yapamaz duruma gelmesi halinde, Millet topyekûn olarak kendisini savunacak ve direnecektir.

Madde 3. Vatanı korumaya ve istiklali elde etmeye İstanbul Hükümeti muktedir olamadığı takdirde bu gayeyi gerçekleştirmek için geçici bir hükümet kurulacaktır. Bu hükümet üyeleri Milli Kongre tarafından seçilecektir (Sivas Kongresi ). Kongre toplantı halinde değilse, bu seçimi Heyet-i Temsiliye yapacaktır.

Madde 4. Kuvayı Milliye’yi tek kuvvet tanımak ve milli iradeyi hâkim kılmak esastır.

Madde 5. Hırıstiyan azınlıklara siyasi egemenlik ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez.

Madde 6. Manda ve himaye kabul olunamaz.

Madde 7. Milli Meclis’in derhal toplanmasını ve hükümet işlerinin Meclis tarafından kontrol edilmesini sağlamak için çalışılacaktır.”

İyi okuyun. Milli irade ne için uygulanırmış? Meclisin de amacı neymiş?

Amaç milletin bağımsızlığı ve gerçek egemenliğidir. Vatanın bütünlüğüdür. Sömürgeciliğin reddedilmesidir. Ulusun çıkarlarıdır. Bu ilkelere karşı çalışan her kurum da milli irade karşısında hükümsüzdür.

Yoksa amaç, Ankara’da koskoca bir binaya bilmem kaç adet hırsızlıktan, bölücülükten, terör örgütü üyeliğinden, kışkırtıcılıktan, vatana ve devlete karşı yıkıcılıktan sabıkalıyı toplayıp, onları iyice semirsinler diye ömürlerinin sonuna kadar krallar gibi yaşatacak maaşlara ve ikramiyelere (rüşvetle) boğmak değildir.

Halife Efendiniz, son sultanınız Vahdettin haini bu bildirgenin ve milli iradenin gerçek anlamını çok iyi bildiği için Şeyhülislamdan dine ve saltanata karşı çıktığı gerekçesiyle Atatürk için idam fetvası çıkarttı.

Herhalde gerçek milli iradenin bugün tecelli etmesinden bu kadar çok korktuğunuz için sizler de Meclis çoğunluğunu ağzınıza sakız ettiniz. Faşist bir diktatörlük kurmak için her türlü komploya girişiyorsunuz. İnsanları tutukluyor, gazeteleri yasaklıyor, kanunları değiştiriyorsunuz.

İstiklâl Savaşı ve Türk Devrimi’nde Türk milli iradesi

Meclis ile ilgili ikinci bir hatırlatma. Atatürk, İstiklâl Savaşı için tüm milletin iradesini seferber etmek istiyordu. Bu yüzden bir Büyük Millet Meclisi çağrısı yapmıştı.

Ancak daha Erzurum Kongresi’nden itibaren milli irade kavramına karşı çıkan saltanatçılar Meclise karşı çıktılar. Meclis onlara göre ancak payitahtta, saltanatın gölgesinde kurulabilirdi. Onlar için dünyanın bütün emperyalist donanmaları ve ordularının İstanbul’da olmasının hiç önemi yoktu. Padişah gölgesi arayanlar işgalcinin namlusunun gölgesinden çekinmiyordu. Hatta milletten, milli iradeden kaçabilmek için Meclis’i İstanbul’da toplamak onlar için çok daha elverişliydi.

İşgal altındaki bir şehirde meclisi toplamak Mustafa Kemal için “çılgınlık” iken, köhne Osmanlılar için en rahat ve olağan yöntemdi.

Bugün papağan gibi “Meclis çoğunluğu, Meclis çoğunluğu” diye tutturanlar, Meclis’i kiralık bir bina, milli iradeyi de satılık bir tapu zannediyorlar. Tapuyu parayla satın alırlar. Zaten halkoyu da bu yüzden bir meta haline geldi.

Oysa onların Meclisi, İstanbul’daki Meclis-i Mebusan… Bizimki ise Atatürk’ün Büyük Millet Meclisi.

Atatürk’ün Meclisi Türk Milletinin Egemenlik aygıtıdır. Onlarınki ise ABD’nin tezkere makinası.

Bu yüzden Atatürk’ün tek partili Türkiye’sinde Ulusal Egemenlik vardı. Bugünün sayısız partili oligarşik diktatörlüğünde ise asla değişmeyen ABD egemenliğidir.

Mustafa Kemal’in tüm çağrılarına rağmen Ankara’da Meclis’i toplamaktan kaçınan ve İstanbul’a giden yüzlerce aymaz mı milli iradeyi temsil ediyordu, yoksa tek başına Ankara’da kalan Mustafa Kemal mi?

Çok kısa sürede Mustafa Kemal’in haklılığı ortaya çıktı. Bir İngiliz çavuşunun tekmesiyle Meclis-i Mebusan’ın kürsüsü yıkıldı. Bir kısım aymaz Malta’ya yola çıktı. Türk’ün Ankara çağrısını dinlemeyen diğerleri ise İngiliz korkusuyla Atatürk’e sığındılar.

Ve böylece kuruldu Büyük Millet Meclisi.

Ama Atatürk için ulusal egemenlik ve bağımsızlık o denli kutsal ilkelerdi ki; Büyük Millet Meclisi’ni bile bu ilkelerle kayıt altına aldı. Türk’ün kaderi asla birkaç yüz “seçkin”e teslim edilemezdi.

İstiklâl Mahkemesi, Milli Ordu bu yüzden kuruldu. Hatta tüm milli kurumlar yıkılsa bile ayağa kalkacak milli irade Atatürk için milli egemenliğin en büyük güvencesiydi.

Nitekim 1. Meclis’ten bile ne hainler çıktığını tarih göstermiştir. O Meclis’te İstiklâl Mahkemelerine, Tekalif-i Milliye Kanunu’na, Atatürk’ün Başkumandanlığına ve hatta düşmanları yenmesi için Milli Ordu kurulmasına bile karşı çıkanlar oldu. Kendi gruplarını, 2. Grubu bile kurdular.

Bir kısmı yurtdışına kaçtı. Emperyalistlerin yanında sığıntı bir yaşam sürdü. Bir kısmı milletten kaçamadı, İstiklâl Mahkemelerini boyladılar.

Çerkez Ethem çeteleriyle Yunan Ordularına sığınanlar da vardı Meclis’te, Kürtçü ve İslamcı isyanlara katılanlar da…

Ali Şükrü’ler, Rıza Nur’lar, Atatürk’e suikast düzenleyenler, mandacılar, düşmana ajanlık yapanlar, fitneciler, komplocular ve daha niceleri…

Bu yüzden Atatürk zaferden hemen sonra 1. Meclis’i dağıtmadı mı? Bu yüzden Atatürk, Cumhuriyet’i Türk gençliğine ve Ordusuna emanet etmedi mi?

Gençliğe Hitabe ve Bursa Nutku’nda gerekirse milli egemenlik adına iktidarı gasp edenlere karşı gerçek milli egemenlik, milli bağımsızlık ve Cumhuriyet için isyan etme görevini her Türk’e yüklemedi mi?

Ulusal egemenlik hemen şimdi

Milli irade mi istiyorsunuz? Ulusal egemenlikten mi bahsediyorsunuz?

Evet, hemen şimdi başlayalım.

Anayasal sahtekârlıklar için düzenlenen referandumlardan, halkın önüne konan cenaze tabutu misali sandıklardan ve Batı egemenliği yıkılmasın diye demokrasi masallarıyla yutturulmak istenen faşist düzenden bahsetmiyoruz.

Yapın bir referandum. Uygulayalım doğrudan demokrasi. Diyorsunuz ya teknoloji çok ilerledi. İsterseniz her eve pirinç değil bu sefer bilgisayar dağıtın. Sanal ortamda oy kullanalım.

Terörist başı Apo asılsın mı asılmasın mı?

PKK’yla masaya mı oturalım, yoksa ne pahasına olursa olsun vatan hainlerini bastıralım mı?

Kıbrıs satılsın mı, yoksa vatana mı bağlansın?

Türklüğe hakaret serbest mi olsun, yoksa cezalandırılsın mı?

IMF’ye bağlı mı kalalım , bağımsız mı olalım?

AB düşmanımız mı dostumuz mu?

NATO’dan çıkalım mı kalalım mı?

ABD’ye itaat mi edelim, karşı mı çıkalım?

Dokunulmazlıklarınız kaldırılsın mı, yoksa 550 kişiye hırsızlık ve vatan hainliği serbest olmaya devam mı etsin?

Hani istiyorsanız oy pusulasına “AKP’nin kapatılmasını yasaklasak mı?”, “İmam hatip mezunları askere gitmese olur mu?”, “Tayyip’i ömür billah devlet başkanı yapsak?”, “Fethullah Halife olsa?” gibi keyfinize göre maddeler de koyun.

Var mısınız? Çok cıvıttığınız demokrasi oyununu biraz daha mı cıvıtmak istiyorsunuz. Tamam, oyunu sizin kurallarınızla oynayalım ama bir de Türk halkına şu yukarıdaki soruları da sorun.

Yok, biz artık demokrasi takiyyesinden bıktık, faşist düzen kuracağız diyorsanız, yolunuz açık olsun. Bu yolun sonunda gerçek milli egemenlik için ayağa kalkan bir millet sizi bekliyor.

Size oy verip Ankara’ya gönderenler, daha sonra İstiklâl Mahkemesi kurup hesap sormasını da bilirler.

Merak edenler tarihe baksın. Bu millet gerçekten ulusal egemenlik için ayağa kalktığında engel olmak isteyenlere ne olurmuş görürler. Arkalarına “bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili” efendilerini bile alsalar…

0 Comments

Add a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Restore Defaults
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol