Resist the Devil and He Will Flee (Text Only) | Resurrect

KAYIP BOLGE

KAPATIN GİTSİN

Faşist parti demokrasiyi yutmadan
Kapatın gitsin

Kapatın Gitsin

Demokrasi için AKP kapatılmalı

AKP’nin kapatılma davasıyla birlikte Türkiye’de Kürt-İslamcı cephe saflarını hemen sıklaştırdı. Efendileri ABD’li ve AB’li emperyalistlerinin de çok açık destekleri ve hatta Türkiye’ye yönelik tehdide varan açıklamalarıyla iyice cesaretlendiler.

Kürt-İslamcılar ve dış destekçileri her türlü demokratik teamülü ve Türkiye’nin egemenlik haklarını hiçe sayıyorlar. Bağımsız Türk yargısını tehdit ediyorlar. Görevini yapmaya çalışan yargı mensuplarını hedef gösteriyorlar.

Halkı sindirmeye çalışıyorlar. Büyük siyasi ve ekonomik krizlerin çıkacağını hatta ülkenin iç savaşa varan karışıklıklara sürükleneceğini iddia ediyorlar.

Tüm bu yaşananlar bile AKP’nin demokrasi için ne kadar büyük bir tehdit olduğunu göstermektedir.

AKP’nin seferber ettiği faşist koro, demokrasilerde asla parti kapatılamayacağını öne sürüyor. Demokrasi adına AKP’nin önünün tamamen açılması gerektiğini ileri sürüyor.

İşin en vahimi AKP’nin tehditleri toplumda AKP karşıtı pek çok kesimi de sindirebilmektedir. Tamamen uydurma olan “demokrasilerde parti kapatılmaz” miti AKP’ye karşı mücadeleden yan çizen herkesin hatta CHP Genel Başkanının bile ağzına sakız olmuş durumdadır.

Ancak şu anda bile yaşananlar göstermektedir ki; Türkiye’de demokrasinin korunabilmesi için ilk şart AKP’nin kapatılmasıdır.

AKP açıkça zorbalığı ve baskıyı temel yöntem haline getirmiş bir yapıya dönüşmüştür. Eğer bu parti kapatılmazsa, AKP demokrasinin kepenklerini kapatacaktır.

Artık ok yaydan çıkmıştır. Bu çelişkiyi demokrasi sınırları içinde çözmenin tek yolu hukukun hakemliğidir.

Eğer AKP bağımsız yargıyı da sindirir ve susturursa o zaman gerçekten demokrasinin yöntemleri tükenecektir.

Böyle bir parti kurulmamalıydı bile

AKP’liler ve işbirlikçileri Anayasa Mahkemesi’ni etkilemeye çalışıyorlar:

“Halkın %47’sinin oy verdiği bir partinin kapatıldığı hangi demokraside görülmüştür.”

İlk bakışta çok mantıklı gözüken bu itiraz aslında son derece çarpık bir faşist anlayışı yansıtmaktadır.

Hatırlanacağı gibi Tayyip Erdoğan Şeriatçı hareketin demokrasiyi kullanma taktiğini yıllar önce çok açık bir şekilde ortaya koymuştu:

“Demokrasi tramvay gibidir, ineceğiniz yere kadar biner gidersiniz.”

Herhalde bu söz kadar faşizmin demokrasiye yönelik evrensel tavrını güzel özetleyen bir özdeyiş yoktur.

Dolayısıyla demokrasi açısından skandal olan, %47 oy almış faşist bir partinin kapatılması değil, tam tersine o partinin bu noktaya kadar gelmesine izin verilmesidir.

Hatta Türkiye’de demokrasinin en büyük çarpıklığı böyle bir partinin kurulmasına bile izin verilebilmesidir.

Dünyada hiçbir demokrasi kendi devletini, anayasal rejimi, kamu düzenini ve demokrasiyi yıkmaya niyetlenen bir partinin kurulmasına izin vermez.

Bırakın izin vermeyi, böyle bir parti kurmaya cüret edenlerin ilk günden yakalarından tutulur, ya tımarhaneye ya da mapushaneye tıkılırlar.

Ancak Türkiye’de demokrasi adı altında öyle çarpık ve hukuksuz bir rejim işlemektedir ki; kendi devletine düşman, kendi ülkesinin sınırlarına karşı çıkan, kendi Cumhuriyetini yıkmak isteyen insanlar açıkça parti kurabilmektedir.

Parti kurmayı bir yana bırakın, önce belediyeleri, sonra merkezi iktidarı alabilmektedir. Ve en sonunda da Anayasa’yı da ortadan kaldırıp, tüm Cumhuriyet ve demokrasi güçlerini faşist bir dikta altına sokmayı tasarlayabilmektedir.

Bu garabete artık son verilmek zorundadır. Yoksa iş öyle bir noktaya gelmiştir ki, AKP kendisini yaratan demokrasi maskeli Batı uydusu bu garip sistemi de ortadan kaldıracaktır. Türkiye’de şekilsel demokrasiden bile eser kalmayacaktır.

Arınç savcıya ölümü hatırlattı

Erdoğan şüphesini vekillere açıkladı: Ergenekon hesaplaşması
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının AKP’nin kapatılmasıyla ilgili iddianamesine tepki gösteren AKP’liler faşist zihniyetin güzel örneklerini sundu. Arınç, Başsavcıyı ölümle tehdit ederken, Erdoğan da Ergenekon çetesiyle bağlantısı olduğunu iddia etti.

Hukuksuz demokrasi olmaz

Demokratik rejimin ilk şartı hukuktur. Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığının olmadığı bir rejim demokrasi değil totaliter bir diktatörlüktür.

AKP’liler sürekli yargıyı tehdit edip, kendilerini demokratik irade, yargıyı ise bürokratik engel olarak nitelendirmektedirler.

Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün Danıştay’ı tehdit eden ve hedef gösteren açıklamalarından sonra Danıştay’da yaşanan gerici katliamı herkes hatırlıyor.

Bugün ise Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi hedef gösterilmektedir.

İstedikleri yasama, yürütme ve yargı erklerinin bağımsızlığını ortadan kaldırmak ve tüm organlar üzerinde hükümet diktatörlüğü kurmaktır.

Oysa hukuksuz bir demokrasiden bahsedilemez. “Demokrasilerde parti kapatmak olmaz” diyen zihniyet açıkça halk çoğunluğu adı altında hukukun çiğnenmesini, hukuk devletinin yıkılmasını ileri sürmektedir.

Hiçbir demokraside çoğunluğu veya azınlığı temsil ettiğini ileri sürenler hukuktan muaf olamaz.

Kişiye, zümrelere ve partilere özel hukuk anlayışı ancak oligarşilerde söz konusu olabilir. Bu yüzden tüm dünyada demokrasiler oligarşik diktatörlüklere karşı kendilerini koruyacak hukuk mekanizmalarını işletir.

“Demokrasilerde parti kapatılmaz” iddiası koskoca bir yalandır. Çok örnek aldıkları Batıda bile onlarca parti kapatılmıştır.

Almanya ve Avusturya’da Nazi partileri, İtalya’da faşist parti, İspanya’da terör örgütü ETA’nın uzantısı olan Batasuna’nın kapatılması sadece son yıllardaki örneklerdir.

Kısacası Türkiye için “Parti mezarlığı oldu” diyenler, sürekli maymun gibi taklit ettikleri Batı demokrasilerinin tarihine bakmalıdırlar. Batıda 1945’ten sonra hiçbir faşist partinin kurulmasına veya Avusturya’da olduğu gibi seçimleri kazansa bile iktidara gelmesine izin verilmemiştir.

1945’ten önce ise faşist partiler yasaklanamamıştı. Bugün “parti mezarlığı olan” Avrupa, 1945’ten önce herkesin bildiği gibi bir “demokrasi mezarlığı” idi. Hitler’in partisi 1920’lerde kapatılmıştı. Daha sonra silahlı ayaklanmaya kalkışan Hitler ve çetesi yakalandı ve hepsi hapsi boyladı.

Ancak ne zaman ki 1930’larda Avrupa’nın emperyalist ülkeleri ve sermayesinin gözü döndü, o noktadan sonra faşistlerin önü açıldı. Hitler’e sadece 4 yıl yetti. 1929’da herkesin güldüğü bu küçük serseri, 1933’te ilk seçim zaferini kazandı. Bu katıldığı son seçimdi. Çünkü Almanya’da ve hatta tüm Avrupa’da bundan sonra ne seçim kaldı ne de hukuk.

Suçlular “demokrasisi”

Dünya Hitler’den çok ders aldı. Demokrasi bu yüzden hukukun üstünlüğüne dayanmak zorundadır.

Türkiye’de ise demokrasi adına hukuk yok edilmek isteniyor. Her şey ters yüz edilmiş durumda. Dünyanın hiçbir yerinde suçlulara ve kendi devletini ve demokratik ve laik rejimini yıkmak isteyenlere değil parti, sokakların bile yüzü gösterilmezken, Türkiye’de adeta parti kurabilmek ve iktidar olabilmek için bu meziyetler(!) ilk şart haline gelmiştir.

Evet, gerçekten de Avrupa ülkeleriyle karşılaştırıldığında Türkiye bir parti mezarlığıdır. Ama herhalde hiçbir Avrupa ülkesinde de bu kadar çok vatan haini ve devlet düşmanı yoktur. Arada çıkacak ajanların veya çatlakların da bırakın iktidara gelmelerine, parti kurmalarına bile izin verilmez.

Türkiye’de ise parlamenter düzen emperyalizmin tamamen uydusu, oligarşik bir diktadan ibaret olduğu için, Avrupa’nın tam tersine ülkesinin iyiliğini, egemenliğini ve güçlenmesini düşünenler değil, emperyalizme en iyi hizmet edenler hep egemen olurlar. Elbette ki böyle bir düzende bölücüler, terör yatakçıları, gericiler ve faşistler sık sık parti kurabilmekte hatta düzenin köşe başlarını tutabilmektedir.

Türkiye’deki esas düzeltilmesi gereken durum budur. Sürekli Türkiye’ye dünyadan örnek veren faşizmin işbirlikçisi sahte demokratlara soruyoruz.

Dünyanın neresinde “halkı din ve ırk farkı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek”ten hüküm giyen biri parti başkanı olabilir?

Dünyanın neresinde böyle biri için alelacele kanunlar değiştirilir, ayaklar altına alınır, seçim hileleri yapılır ve hükümlü şahıs başbakanlık koltuğuna oturtulabilir?

Dünyanın neresinde Cumhurbaşkanından Başbakanına, bakanlarından milletvekillerine kadar bir partinin tüm ileri gelenlerinin her türlü yolsuzluk, usulsüzlük, dolandırıcılık suçundan dosyaları vardır? Ve bu isimlerin hepsi de dokunulmazlıkları yüzünden yargılanamamaktadır.

Böyle suçlardan itham edilenler değil siyasete atılmak, sokağa bile çıkamaz. Bazen yabancı ülkelerde çeşitli devlet görevlilerinin daha hüküm bile giymeden onurlarını düşünüp intihar ettiklerini görüyoruz.

Türkiye’de ise kendileri için af çıkarıyorlar; hatta Anayasa’yı bile değiştiriyorlar.

Türkiye’de demokrasi adına bir suçlular, işbirlikçiler ve hainler oligarşisi kurulmuştur. Ve eğer bu oligarşik dikta bugün engellenmezse Türkiye gerçekten bir partiler mezarlığına dönecektir. Ancak AKP hariç diğer bütün partilerin mezarlığına…

Faşist saldırılara karşı Başsavcı korunmalı ve desteklenmeli

AKP’li yetkililerin son bir haftada yaptıkları açıklamalar bile partinin kapatılması için yeterlidir.

AKP’li yöneticiler ve yardakçıları yayın kuruluşları tarafından Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’ya yönelik her türlü tehdit, hakaret ve sözlü saldırı yöneltilmektedir.

Bülent Arınç; “Ölüm en büyük gerçek. Bunu Başsavcı da görmeli, siyasetçiler de görmeli, herkes görmeli. Ölüm bize şah damarlarımızdan daha yakın.” diyerek Başsavcıyı açıkça tehdit etti.

Tayyip Erdoğan ise Başsavcının sözde Ergenekon çetesiyle bağlantılı olduğunu iddia edecek kadar ileri gitti.

“Kanı bozuk” türü hakaretleri ve diğer suçlamaları saymıyoruz bile. Hatta Başsavcının tutuklanması gerektiğini ileri süren AKP’liler bile var.

Ancak yargılama süreci devam ederken sarf edilen bu hakaret ve tehditler bir tek şeyi göstermektedir. Yargılananlar kendilerini demokrasinin ve hukukun dışında görmektedir.

Herkesin bildiği gibi savcıların görevi kanunlar çerçevesinde itham etmektir. Sanıklar ise kendilerini savunmakla sorumludur.

Ancak bazı davalarda mahkeme üyelerinin açıkça tehdit edildikleri ve hakarete uğradıkları görülür. Bu ise bir tek mafya, çete veya terör örgütü üyelerinin davalarında görülür.

AKP bağımsız yargıyı ve halkı sindirmeye çalışırken açıkça kendi suçlarını kanıtlamaktadır. Hiç şüphe yok ki AKP’lilerin bu son sözleri ve icraatları davanın ek iddianamesinde kanıt olarak yerini bulacaktır.

Esas önemli olan kamuoyunun bilinçli tavır almasıdır. Bu tehditler hepimizi uyarmalıdır. Başsavcı Yalçınkaya’nın hayatı tehlikededir. Onun şahsında Anayasa Mahkemesi üyeleri ve tüm Cumhuriyet Savcıları ve hâkimleri sindirilmek istenmektedir.

Faşizme karşı mücadelenin bugün en temel görevlerinden biri bağımsız yargıyı ve Cumhuriyet’in ayakta kalan diğer organlarını faşist saldırganlığa karşı korumaktır.

Milyonlar Başsavcının başlattığı hukuk ve demokrasi mücadelesine destek olmalıdır. Aksi takdirde bu dava bağımsız yargının ele alacağı son dava olacaktır.

Demokrasi için son şans

Kimileri AKP’nin kapatılmaması gerektiğini, kapatılırsa AKP’nin güçleneceğini, bu yüzden de AKP’yle sandıkta hesaplaşılmasının en doğru yöntem olduğunu ileri sürmektedir.

Oysa AKP kapatılmazsa Türkiye geri dönülmez bir noktaya sürüklenecektir. AKP parti kapatmayı imkânsız hâle getirecektir. Zaten şu aşamada Anayasa Mahkemesi’nin 11 üyesinin 7’sinin oyu gerekmektedir.

AKP yaptığı bu değişikliği bile yetersiz görmüş olacak ki, MHP ve DTP ile birlikte yeni bir Anayasa baskını düzenlemeye ve parti kapatmaları tamamen imkânsız hâle getirmeye karar kıldı.

Eğer bu değişiklik gerçekleşirse terör örgütleri, Cumhuriyet, millet ve devlet düşmanlarından başka hiç kimsenin parti kurmasına olanak kalmayacaktır. Çünkü kanundışı terörist, Şeriatçı ve faşist hareketlerle, hukuka saygılı sıradan demokratik partilerin rekabet etme şansı asla yoktur.

Her türlü emperyalist desteği arkasına alan ve illegal yöntemlere başvuran bu organizasyonlar asla kurallar çerçevesinde kalmayacaktır. Çete ve terör örgütü kurmanın en kolay yolu parti kurmak olacaktır. Bu tür örgütlerle ise asla sandıkta yarış edilemez. Zaten o sandıklar yakında tarih olacaktır.

Ancak Anayasa, dava sürerken AKP’nin yapmak istediği türden bir Anayasa değişikliğini de açıkça yasaklamaktadır. AKP’nin bu denli antidemokratik yöntemlerle, yasalarla ve Anayasa’yla kendi faşist iktidarını sağlamlaştırmak için sürekli oynaması aslında bir an önce kapatılması için en büyük gerekçedir.

Eğer parti kapatılırsa lider kadrosunu yitiren faşist ve gerici hareket sinecektir. Geçmişte de sürekli görülmüştür. Şeriatçılar zoru gördüklerinde asla çatışmayı seçmez. Siner ve geri adım atar. Fakat tam tersi yönde propaganda yapıyorlar. Çünkü biliyorlar ki o zaman karşılarındaki demokratik güçleri sindirebilirler. Bu ise onların son şansları... Çünkü hukuk açısından kesinlikle suçlular.

Bu sinsi taktik başarılı olursa Türkiye’yi büyük bir tehlike beklemektedir. Çünkü ellerinde gittikçe mutlaklaşan iktidar gücüyle çok kısa sürede Anayasal düzeni yıkacak ve hukuk devletini ortadan kaldıracaklar.

Nitekim Başsavcı Yalçınkaya iddianamesinde AKP’nin demokrasi için oluşturduğu tehdidin vahametini ve aciliyetini şu cümlelerle özetlemiştir:

“Çoğunluk iktidarına sahip davalı siyasi partinin eylemlerinin yoğunluğu gözetildiğinde, onu amacından alıkoyacak ara yaptırımlar ve ara çözümler, somut duruma göre olanaklı değildir. Bu nedenle kapatma yaptırımı, dava yönünden radikal olmayıp, olaya uygun ve orantılı bir yaptırımdır.

Olayda, laik hukuk düzenine aykırı eylemlerin odağı olan bir siyasi partinin söz konusu olması karşısında, üstelik bu partinin de çoğunluk iktidarına sahip olduğu gözetildiğinde, amaçlanan modelin gerçekleştirilmesi anlamında bir tehlikenin var olduğu ve tehlikenin de yeterince yakın olduğu, davalı partinin eylemlerinin öngördüğü toplum modelini oluşturmaya elverişli bulunduğu, iktidarları süresince her geçen gün riskin arttığı görülmektedir. Kamusal alanda ve TBMM’nde de türbana serbestlik sağlanmasına yönelik beyanlar ile imam hatip lisesi mezunlarına uygulanan katsayı sisteminin kaldırılması girişimleri bu tehlikeyi daha somut ve yakın kılmaktadır. Davalı Partinin, toplumsal barışı tehlikeye düşürene ve öngördüğü modeli gerçekleştirene kadar beklenilmesi doğal olarak söz konusu olamaz.

Bu noktada davalı siyasi partiyi amacından uzaklaştıracak ve sosyal yönden de gereksinim duyulan tek ve zorunlu yöntem, yalnızca kapatma yaptırımı olup, toplumu karşılaştığı bu tehlikeden başka türlü korumanın olanağı kalmamıştır.”

TÜRKSOLU doğruya çağırıyor

Gerçekten de Çankaya’dan en küçük belediyeye, Emniyet Teşkilatından yerel mahkemelere kadar tüm toplumu kuşatmış bir faşist tehdit söz konusudur. Küçük ve yeni kurulmuş bir marjinal partiden söz etmiyoruz. Demokrasiyi ve Anayasal rejimi marjinal hâle getirmiş aşırı sağ ve dinci bir hareketten bahsediyoruz.

Bu noktada demokrasinin son şansı AKP’nin kapatılmasıdır. Eğer AKP tehdit ve hile yoluyla kapatılmaktan kurtulursa önünde hiçbir engel kalmayacaktır.

O zaman ya Türkiye’de Kürt-İslam faşizmi tamamen kurulacak ve demokratik Cumhuriyet yıkılacak ya da yine kanunlar çerçevesinde AKP’ye farklı türden bir müdahale yapılmak zorunda kalınacaktır.

Bugün kendi suçlarından kaynaklanan siyasi yasaklardan kaçınmak için demokratik siyaseti tamamen yok etmek isteyen AKP’lileri o zaman çok daha büyük cezalar bekleyebilir. Çünkü suçları katlanarak artmaktadır.

AKP yaydığı terör ve tehdit dalgasıyla tüm toplumu sindirdi. En AKP karşıtları bile meydanları boşalttı. Kimse açıkça “AKP kapatılsın” diyemiyor. Ama Kürt-İslamcılar Başsavcıyı ölüm ile bile tehdit edebiliyor.

Oysa TÜRKSOLU yıllardır AKP’nin kapatılması gerektiğini duyurmaktadır. En son bir buçuk ay önce “Faşist Parti Kapatılsın” başlığıyla Cumhuriyet’i ve Türk Milleti’ni bu beladan kurtarmanın tek yolunu gösterdik.

Şüphesiz ki bu dava daha önce açılabilirdi. Ancak bugünkü zamanlama da yerindedir. Başsavcının iddianamesi sağlamdır. Kanıtları elle tutulur olgulara dayanmaktadır. Saptamaları AKP’nin “faşizan ve dinci bir diktatörlük” için odak haline geldiği yönündedir.

Gün tüm halkın seferber olması günüdür. Demokrasi faşist partiye karşı korunmalıdır. Laik Cumhuriyet korunmalıdır. Cumhuriyet’in hukuku korunmalıdır. Cumhuriyet savcıları korunmalıdır.

TÜRKSOLU tüm halkı harekete geçmeye çağırıyor: Tehditlerden yılmayalım. AKP kapatılsın. Faşist parti kapatılsın. Kürt-İslam faşistleri cezalandırılsın.

Çok geç olmadan demokrasi için ayağa kalkma vaktidir.

0 Comments

Add a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Restore Defaults
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol